Bülent’e Açık Mektup
Sevgili Bülent,
Mesajlarına geri dönemedim yoğunluktan, umarım beni hemen sorumsuz biri olarak görmez ve meşguliyetimi anlayışla karşılarsın.

Son mesajına eklediğin dizeler bir harika… kategorisine hiç bakmazsızın birgün şarkı yaparsan bu sözlerden, dinleyenlerin ufkunu açacağından emin ol, zira birlik olmaya öyle çok ihtiyacımız var ki…
Neyse hiç uzatmadan, konu ile ilgili fikirlerimi seninle paylaşayım istersen…, umarım bir faydası olur.
Beni kategorize etme, demişsin...
Ben bu kelimenin çıkarttığı tınıdan bile rahatsız olurum. Ama aramızda bu davranışı hiç sergilemeyen biri hiç olmuş mudur, sanmıyorum…
Sadece bunu sıklıkla yapanlar, göstere göstere yapanlar, hiç yapmam deyip yine de yapanlar, arada sırada muallakta kalınca yapanlar ve çok nadiren de olsa yapanlar vardır mutlaka, beni de bu son kategoriye alıp hemen kategorize edebilirsin istersen!
Yaftayı yapıştırıp, bana isim koyma, demişsin sonra...
İsim koyma mı? Bu konuyu biraz hafife aldın sanki…
İsmi geçtim, insana cinsiyetine, ırkına, diline, dinine, saçına, başına, kılığına kıyafetine göre yaftayı yapıştıranlar, etiketin üzerine de yazacak bir isim buluyorlardır elbet. İşte bunu asla yapmamalı insan, tabi insansa!
Benimle oynama, diye yazmışsın...
Günün 24 saati, haftanın 7 günü bizi aptallaştırmak için kurulmuş bir dünya düzeni içerisinde akvaryumdaki balıklar gibiyiz biz. Oynuyoruz oynamasına da, işte yerimiz dar.
İlahlaştırma sakın, demişsin sonra...
Oldu. En büyük rezilliği yapıp, iki sene ortadan kaybolan sanatçı bozuntusuna, ülkeye döndüğünde hiç bir şey olmamış gibi kapalı gişe konser verdiririz biz. Akvaryumda yaşamaktan mütevellit edindiğimiz balık hafızası olsa gerek bu da…
Matematikleştirme beni, hesaplaştırma, diye yazmışsın...
İnsan gibi sosyal çevre, ruh hali ve birçok değişkenin etkisi ile davranışı değişebilen, dolayısıyla rasyonel olmayan bir varlığı, rasyonelden doğal sayıya çevirip asal çarpanlarına böler, toplarız, çıkarırız, her gün usanmadan, hem de milyon kez…
Karikatürleştirme beni, demişsin sonra...
İnsanlaştırmayız da…
Düşündüklerimiz, yazdıklarımız, çizdiklerimiz bile kategorilerden ibaret. Seni yerleştirecek bir yer bulamazsak merak etme, onun için de adı “Other” olan bir dosyamız var, öteleme için kullanıyoruz…
Yarıştırma sakın onla bunla, karşılaştırma, diye yazmışsın...
İlk okul sıralarından başlarız yarışmaya, sonrası Survivor…
Hesaplaştırma, tapulaştırma, demişsin sonra…
Seni paran kadar konuştururlar o zaman...
Beni demoralize etme, demişsin sonra...
Ne mümkün, insanın yaradılışından beri süregelen bir sorun bu, sosyologlar çözemedi, o yüzden psikiyatristler var. Xanax yazarlar sana.
Ben seni öyle sevdim, böyle mi sevdim, demişsin...
Sevmeyi sevilmeyi geçtim…
İnsanların iç dünyasını, kimyasını, neler yaşadığını bilmeden hemen bir kalıba yerleştirme, bir yaftalama çabası içerisindeyiz.
O öyle, böyle, şöyle... çok çabuk etiketliyor ve etiketleniyoruz.
Zihinsel bir tembellikle, kolaycılığa kaçıp, insanlar hakkında çok çabuk karar veriyoruz.
Sevgili Bülent, madem ki bu durumdan şikayetçisin;
Sen de bir başkasını öyle sevme, böyle (olduğu gibi) sev o zaman. Eğer bunu başarabilirsen sadece kendini değil, bir dünyayı değiştirmiş olacaksın…
Sevgilerimle,
M.