Candan'a açık mektup
Güncelleme tarihi: 14 Tem
Sevgili Candan,
Mektuplarına ancak cevap yazabiliyorum. Umarım beni anlayışla karşılarsın.
Bana yazdığın satırlarda hayata dair çok şey var, içinde ölüm olan her şey gibi… neyin yalan neyin gerçek olduğunu sorguluyorsun.
Peki, ben de seninle, yalanlar ve gerçekler hakkındaki fikirlerimi paylaşayım o zaman…

Dünyada ölümden başkası yalan, diye yazmışsın…
Hepimiz yalnız doğduk, yalnız öleceğiz. Adına dünya dediğimiz bu gezegende yaşarken bize eşlik eden ailemiz, eşimiz, sevgilimiz, birlikte vakit geçirmeyi sevdiğimiz arkadaşlarımız, yapmak zorunda olduğumuz rutin işler ve hayat boyu mücadele vererek ödeyeceğimiz faturalar var…
Böyle basite indirgeyip düşününce yaşadığın hayat ve bu dünya üzerindeki her şey de sana geçiciymiş, hatta yalanmış gibi gelebilir.
Ama bu düşünce ve yaklaşımın yanıldığı tek bir nokta var, o da;
DEVAMLILIK.
Bu güzel ve anlamlı kelimeyi biraz açıp sahiplendiğinde sen de göreceksin ki;
Devamlılık söz konusu olduğunda her şey bambaşka bir anlam kazanacak ve o gölgede kalan taraflar ışıldamaya başlayacak senin için.
Çünkü kelimenin içinde;
Soyunun devamı…
İnsanoğlunun devamı…
Üzerinde yaşadığın bu dünyanın devamı… var.
Devamlılık mı yalan? Bana kalırsa devamlılık olmadığında her şey yalan ve anlamsız.
Hesapsız açar baharlar pembeyi, bak bunu sevdim…
Zira, benim de hesapsız kitapsız yazıp biriktirdiğim yazılarım var, bir gün bir kitapta toplayayım istiyorum… Dün paylaştım bunu beni tanıyan herkesle. Bu kitabı sadece ben değil, hep birlikte yazalım niyetiyle… 14 mektup yazmışım şimdiye kadar, 100 mektup olur mu..? Onlarca insan bir araya gelip kollektif bir şekilde bir kitap yazabilir mi, detaylı oturup düşünmedim bile… ne hesap yaptım, ne kitap….
İnandığım tek bir şey varsa eğer, o da Devamlılık. Devamlılığı sürdürmenin tek yolu da Paylaşmak, gerisi teferruat...
Geri döndüren gördün mü geçmişi, diye sormuşsun…
Haklısın, zamanın oku hep tek bir yöne. Ama diyelim ki sihirli bir değneğin var ve dönebiliyorsun geçmişe, zamanı hep kendi lehine kullanmaz mıydın o zaman? Senin lehine olan da bir başkasının aleyhine olmaz mıydı?
Çizginin diğer ucundaki oku silen, bunu da en başından beri biliyor olmalı o zaman değil mi? Geçmiş geçmişte kaldı. Onun yerine ileriye dönmeli yüzünü insan. Geleceğini değiştirmeye, şekillendirmeye çalışmalı…
Boşa soldurdum o nazlı gençliği, diye yakınmışsın...
Evet zaman kısıtlı… Sen bu mektubu okurken bile zaman hızla akıp gidiyor avuçlarından, yaşından ziyade asıl zamanın hızına kafayı takmalısın bence. Hedefler sen daha onlara ulaşamadan, senden hızla uzaklaşıyor. Zaman eskiye göre çok daha fazla acımasız. Kazandığın başarılar çabucak unutulurken, yaymak istediğin bir amaç uğruna yaşamayı seçmelisin bence. Bunun anlık bir şey olmadığını, andan ve zamandan bağımsız olduğunu görebildiğinde, o değiştiremediğin zamanın okunu eline alıyorsun, ölümsüzlüğü yakalamış oluyorsun belki de. Zira bu dünya da bıraktığın izler başkalarının kalbinde, ruhunda yaşamaya devam ediyor.
Bir avuç toprak için yor kendini, genelleme yapıyorsun…
Para gelir, gider, harcanır, tekrar kazanılır…. peki ya dünyanın kaynakları... Gözlerimizin önünde geri dönülmez bir tükenişe tanık oluyoruz her gün. Bunu biz hep birlikte başardık. Dünyamıza verdiğimiz zararı geriye çevirebilmek için yeni adlar bile keşfettik: Sürdürülebilirlik… üzerine çalışmalar başlattık. Adını ne koyarsan koy, ancak bilgimizi, tecrübemizi, imkanlarımızı, çevremizi, gelecek nesillere aktarıp paylaştığımızda dünyaya İYİLİĞİ yayabileceğiz. Bu topraklarda iyilik yetişirse ancak onun bir değeri olur. Değersiz bir dünyada değerli toprak mı olur? Toprak değil, bilgindir arkanda bıraktığın ve devamlılığı olan tek miras. Sen onu paylaştığında ancak seninle birlikte yok olmaz. Bilgini yeni nesillere aktarmadığın sürece ister çok başarılı bir yönetici ol, ister süper bir girişimci, dünyaya hiçbir İYİLİK yapmış olmayacaksın.
Sonunda kendini yorduğun o bir avuç toprağın içine girip sen de toprak olacaksın, o kadar…
Faydası yok, geç kalınmış figanın, aynen…
Neden acı, ızdırap çeker insan…?
Geçmişte yanlış birçok şey yaptığını düşünüyor olmalısın. Ve şimdi yaptığın o yanlışların sana hiç bir faydası olmadığını sanıyor olmalısın.. Seni sen yapan o yanlışlar ve o yanlışlardan öğrendiğin doğrular değil mi?
Ne eksik ne fazla… Sen, sen oldun işte, daha ne bekliyordun ki? Bir başkası olmayı mı? Kendine verdiğin değeri düşün ve işe “Ben” kelimesi ile başla.
Biliyorsun. Her şey seninle başlar.
Gözlerimi kendi ellerimle bağladım, derken kendini kandırıyor olmayasın?…
Sen buna inanmayacak kadar zekisin ya da bir şeye gerçekten kalben ve ruhen inanmadığın için o şeyin gerçekleşmediğini fark etmiyorsun. Belki de hazır değilsin ya da hissetmiyorsun. Sen bir şeyi gerçekten yapmak istediğinde bütün evren seninle birlik olur, seninle işbirliği yapar, isteğini gerçekleştirebilmen için sana yardımcı olur. Ama sen bunu gerçekten hücrelerinde hissetmediğinde “Hayat bana şans tanımıyor” deyip kestirip atarsın. “Denedim olmuyor, bana palavra sıkma!” diyorsan, peki o zaman sen sitem etmeye devam et, bakalım haberi olacak mı o dağların..?
Bana soracak olursan bu mektupta bahsettiğim bu 3 kelimenin üzerinde dur ve düşün biraz...
Devamlılık. Paylaşmak. İyilik…
Bu kelimeleri sürekli aklında tuttuğun sürece yaşamın GERÇEK bir anlam kazanabilir, unuttuğunda ise ölüm dışında her şey YALAN olur senin için.
Sevgilerimle,
M.